Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Herhangi bir karar alınırken, İzmir’deki ortak tüccar, İstanbul’daki ortak milyoner değil, bu kararların altında beli bükülen, çoluk çocuk inleyen yığınlar göz önünde tutulsun.
Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar,
kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın
yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler. Bu iş
incelenirken, koltuğuna ısınmış beş on hazır yiyicinin menfaati, keyfi değil,
milletin hayrı düşünülsün. Ve insanları sahiden insan eden ve o en büyük nimet
hürriyet, riyakar ağızlarda ‘adam avlama yemi’ olarak kullanılmasın.
Biz istiyoruz ki, bu topraklar ve onun üzerinde
yaşayan insanlar hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın. Bir karış
toprağımıza, bir tek vatandaşımıza, bize göz dikilmesin. İster orduya
dayanarak, ister bankaya dayanarak, ister dost görünerek, ister düşman
görünerek, bu topraklarda kendi çıkarlarını yerleştirmeye uğraşanlara yüz
verilmesin. Dünya işlerinde politikamız, şunun bunun kölece peşinden gitmek
değil, bu milletin selametini en iyi sağlayacak yolları müstakil olarak seçmek
şeklinde kendini göstersin.
İşte biz sadece bunları istiyor ve böyle düşünüyoruz.
Eğer böyle düşünmek ve bunları istemek bir suçsa,
hemen haber versinler, bu suçu işlemekten, yazmaktan, söylemekten vazgeçelim.
Yok, bunlar suç değilse, o zaman bize açık veya sinsi
yollardan kahpece vurmaktan vazgeçsinler. Çünkü namuslu insanlar, bu kadar
kirli yollardan gitmeye lüzum da görmezler, tenezzül de etmezler.
*Sabahattin Ali’nin 10 Şubat 1947’de çıkan Markopaşa
yayınındaki yazısından..